KOMŞULUKTAN FAZLASI… - Invest Greece Yunanistan Emlak

Share:

Facebook
Twitter
Pinterest
LinkedIn

Türkiye’de Komşu dediğimiz zaman Yunanistan’dan bahsedilmesi, Komşu kelimesine eş ülke dendiği zaman cevabın Yunanistan olması şaşırtıcı bir gerçektir.

İlginç bir şekilde Selanik ve Kuzey Yunanistan’da ise kardaşi yani kardeş kelimesinin Türkiye için söylendiğini belki benden duydunuz, ama gerçek.

Ege Denizi’nin iki yanında bilinen ve resmi tarihe göre yaklaşık bin yıldır komşu ve iç içe iki halk… Türk ve Yunan halkları. Tabii olarak kaderleri, sofraları ,heyecanları bir; siyasî olarak devletleri, bayrakları ve dinleri farklı insanlar. Bazen Meriç’in iki yakası kadar yakın, bazen Ege’nin soğuk suları kadar uzak, birbirine komşu iki memleket.

Tarihin bize söylediğine göre, at sırtında Altaylardan gelen Türkler, gelirken atlarından ,kıl cadırlarından ve sürülerinden daha fazlasını getirmişler geldikleri yerlere. Bazen onlar benzemişler yerlilere, bazen de ev sahiplerini kendilerine benzetmişler. Türkler dinlerini aldıkları Araplardan daha fazla Yunanlara benzerken; Yunanlar da Türkler gibi komşusu Bulgarlardan veya zamanında parçası oldukları Roma İmparatorluğu’ nun torunları İtalyanlardan daha fazla Türklere benzemiş.

Muğla’lı olduğumdan mıdır neden bilmem, ben Suriyeli bir komşum olmasından Yunan bir komşuyu tercih ederim. Çünkü Yunanlar başka insanların haklarına daha saygılı, markette veya doktorda kimse kimsenin sırasına geçmez, komşusunun bahçesine girmez. Öyleki park ve bahçelerdeki zeytinler, turunçlar kendiliğinden dökülür gider ama insanlar tamah edip almaz. -Belki de ortak özelliğimiz tembellikten de olabilir-.

Kırklı yaşlarda yakından tanıma fırsatı buldum bu insanları…Okullarda öğretildiği gibi bize düşman değiller, ya da askerliğimi yaptığım Gökçeada’da sandığımız gibi her an bize saldırmak gibi bir dertleri yok. Türk olduğumu duyduklarında bir tebessüm ve “benim dedem Aydın’dan gelmiş, İzmir’de akrabalarımız var” gibi cümleler etrafında gelişiyor muhabbet. Satır aralarında yoğun medyatik ve politik propagandaya maruz kaldıklarını belli etmiyor değiller, belki de seksen milyonluk büyük nüfusu korkutmuş olabilir. Birebir ilişkiler daha sıcak ve yalın. Aynen Ege insanları gibi sabah erken işe başlayıp öğle sıcağında dinlenen, güneşin feri geçince güne ikinci kez başlayan, genellikle siyah saçlı, ortalama bizim boylarda, cafe ve dinlence yerlerine yayılmayı seven insanlar işte. Atina’da veya İzmir’de insanların hsngi dili konuştuğunu duymasanız, kimin Türk, kimin Yunan olduğunu ayırt edemezsiniz. Bu iki şehir ki kendi ülkelerine göre gelişmiş şehirler. Babam gibi kasketli amcalar bile var Atina’da. Daha kırsal kesimlerde, daha çok fiziki ve kültürel benzerlik var.

Yunan ve Rum asıllı vatandaşlarımızın yoğun olarak yaşadığı Gökçeada’da askerlik yaptığım sırada gördüğüm şalvarlı, kasketli pala bıyıklı vatandaşların Türk asıllı olmadıklarını duyduğumda epey şaşırmıştım. Günlük kullanımda kullanılmayan fakat, folklor oyunları ve deve güreşi,düğün gibi özel günlerde giyilen bayan ve erkek kıyafetlerindeki benzerlik hayli ilgi çekici. Şekil ve renk yönünden coğrafi işaret gibi Ege bölgesini çağrıştırıyor.

Sigara hemen herkesin ağzında, bizden farkı bayanlar arasında da çok yaygın olması. Sigarayı bırakmak için elektronik sigaralara yönelim var ama onun da belli bir süre sonra sigara gibi bağımlılık yaptığı ve pek de masum olmadığı biliniyor artık. Bizim çay tiryakiliği yerini burda kahve tiryakiliğine bırakmış. Hemen her köşe başında Starbucks’ın muadili kahve dükkanları.

Daha önce de söylemiştim yine söyleyeceğim çünkü; Atina’da yürürken İzmir’deymiş hissini yaşıyorsunuz. Bazen karadan denize,bazen de denizden karaya esen meltem esintileri özellikle yaz aylarında adeta bir nefes. Datça veya Marmaris dağlarındaki çakıllı arazi, Atina’da kırlara doğru yürüyüşe çıktığınızda seriliyor ayağınızın altına. Zaten deniz aynı deniz. Fakat Yunanistan halkı bizdeki gibi yeşilin ve tabiatın düşmanı değil. Atina içerinde çokca bulunan parklarda, pekala bir orman gezintisi yaşayabilirsiniz. Şehirin içinde otobüs durağının hemen arkasında ya da işlek bir yolun hemen dibinde, balta girmemiş ormanlar ve pek de ürkek olmayan yaban hayvanları. İnsan da zaman tünelinde yolculuk yapıyormuşcasına,tepenin ardında atlı ve zırhlı Roma askerleriyle karşılaşacaksınız hissi uyandırıyor.

Günümüz dünyasında bilim, teknoloji ve ekonomi yönünden gelişen toplumların dillerini öğrenmek coğrafi nedenlere bağlı olmadan, zorunlu bir gereksinim olsa da, aynı coğrafyayı paylaşan toplumların dilleri arasındaki etkileşim doğal olarak ortaya çıkan bir olgudur. Komşu ve içiçe yaşamış Türk ve Yunan dillerinde de günlük dilde konuşulan ortak kelimeleri duymak mümkün. Çarşı pazarda gezerken duyduğum tomata, maruli, ıspanaki, patata, susami, karpuzi, maydanozi,fincani vb. kelimeler birkaç örnek. Burada Türkçe konuşan Türkiye göçmeni Yunan vatandaşlarla sıkça karşılaşıyoruz. Trabzon,İzmir veya başka yerlerde yaşayan Rum asıllı Türk vatandaşları ile dil ve kültürel benzerlikler daha fazla. Bu arada benzerlikler konuşma dilinde, Yunan alfabesi farklı. 2021 yılında bir Yunan vatandaşı Antik Yunan kitabelerini okuyabiliyor. Bu durum dolayısıyla kültürün gelecek kuşaklara aktarılmasını kolaylaştırıyor.

İnsanların geçmişten günümüze kendilerini doğrudan ya da dolaylı olarak ifade ettikleri alandır sanat. Öyle ki, sırf el dokumalarına, oyun havalarına, müziğine ve kullandığı müzik aletlerine bakarak bir toplum yapısı hakkında bilgi edinebilirseniz. Burada da benzerlikler karşımıza çıkıyor, Kemençe, cümbüş, zurna benzer çalgılar. Sirtaki ile zeybek karakter olarak aynı havayı veriyor. Yunanistan’lı bir sanatçının bestesine Türkçe şarkı sözü yazmak diğer dillerin eserlerle göre daha kolay ve uyumlu. Bu tersi için de geçerli. Şu an Türkiye’de dinlediğimiz popüler müzüiklerin Yunan versiyonlarını sokak sanatçılarından duyunca, bu düşüncelerimiz daha da pekişiyor. Sokak sanatçılarına burada değer veriliyor ki; Omonia, Sintegma gibi meydanlarda bireysel ve grup halinde sokak müzisyenleri kulaklarımızda Akdeniz müziği tınılarını çınlatıyor. Yunanistan’da en gelişmiş sanat dallarından birisi şüphesiz heykelcilik. Mermerden yapılmış bu heykeller yaklaşık beş bin yıldır misafirlerini karşılıyor. Tarihi yapıları, denizleri kadar turist çektiği için çok iyi korunuyor. Binlerce yıldır aynı yerde kaç nesil yaşamış olsa da, eskinin üzerine yenilerini inşa etmiş olsalar da bugüne kadar gelebilmiş çoğu eser. Öyle ki bodrum katındaki tarihi kalıntıların etrafına camekan yapmışlar, üst katlarda zamanın sakinleri yaşıyor. Tüm metro vagonlarının değişik bir tarzda boyandığını görünce öğrendim grafiti sanatını. Kamuya ait vagonlar rengarenk ve kendine has üslup ile boyanmış. Grafiti aslında bir duvar boyama sanatı. Binaların ve bahçe duvarlarının boyamasında kullanılıyor. Biz daha çok siyasî mesajımızı, karşılıksız aşkımızı veya tuttuğumuz takımı sprey boyalarla ifade etmek için kullanıyoruz duvarları.

Adalar denizi Ege’nin büyük bir kısmına sahip Yunanistan’ın Türkiye’den balık ithal ettiğini biliyor muydunuz? Evet o kadar olanaklarına rağmen denizlerinde ticari balıkçılık sınırlı. Bunun yerine balık popülasyonunu koruyarak, sportif balıkçılıkdan kazanıyorlar. Bu daha çevreci ve sürdürülebilir.

Birlikte yaşam olurda yemek benzerliği olmaz mı? Bu gün Avrupa ve Amerika’da Türk ile özdeşleşen döner, komşumuz Yunanistan’da Saulaki olarak karşımıza çıkıyor. Tavuk ve et seçeneği ile. Türkiye’nin Avrupa Birliği müzakere sürecinde tek sorunmuş gibi hemen her halk meclisinin konusu sakatat yani kokoreç. Aramanıza gerek yok, kokuyu takip edin, odun kömürü üzerine yatırılmış benzer lezzet karşınızda. Pişirme ve servis bile aynı. Sabah kahvaltılarının gediklisi simit, poğaça ve tercihinize göre börekler arayıp da bulabileceğiniz lezzetler. Daha neler neler. Ege’nin paylaşılamayan kayalıkları gibi paylaşılamayan baklava, kadayıf. Tabiki baklavas ve kadayifi. Akdeniz mutfağının hakim olduğu Ege ve Akdeniz şehirlerindeki gibi burada da benzer ürünler tüketiliyor ki; Atina pazarında, Muğla Perşembe pazarındaki gibi envai çeşit kabak, patlıcan, ebegümeci, günek, kereviz, enginar gibi daha adını sayamayacağım bir sürü benzer ürünler tezgahlarda yerini almış.

Balık, kuruyemiş, şekerleme ve Türk usulü kahve de -ki burada Greek cafee- birçok şeyde olduğu gibi ortak sevilenlerden. Mutfakta fark dinsel öğreti kaynaklı, biz de domuz etinin yenmemesi. Pazarda mangal yapıp satılıyor. Domuz ürünlerinin sık kullanılması, bu konuda hassas müslümanların şekerleme, çikolata ve şarküteri reyonlarından uzak durmasına neden oluyor. Buradaki müslümanlar, bu türlü ihtiyaçlarını başka şekilde tedarik yoluna gidince, Atina’da çokca Pakistan, Irak vb. müslüman ülkelerden gelen insanlar tarafından açılan işyerlerinin sayısını artırmış. Bizim dışımızdaki müslüman toplumlar gerek giyim kuşamı, gerekse fiziksel özellikleri ile Yunan halkından ilk bakışta ayrılıyor. Bazı semtlerde gettolaşma bile var.

Kanada’da yaşayan bir Türk bilim insanı Mehmet Efe Çaman, kendisi için yaptımış olduğu DNA test sonucunda, baskın genlerinin Orta Asya kaynaklı olmadığı, antik Anadolu, Yunan ve İtalyan gen dizilimine benzediği bilgisini paylaştı. Gerçekten de Türkler Anadolu’ya geldiğinde, burada yaşayan halklara ne oldu? Buharlaşmadı ya bu insanlar, ya da hepsi kılıçtan geçirilmedi ya. Anadolu’daki antik kalıntılar ile Yunanistan’daki antik yapılar birbirinin benzeri değil aynısı. Farkı Türkiye’dekilerin hazine avcıları tarafından tahrip edilmiş olması.Onun için kalıntı kelimesi daha uygun bir kullanım. Köy evlerinin bahçe duvarlarında tarihi kalıntıların taşlarından görmek sıradan bir durum.

Antik Anadolu ve Yunan şehirlerinde yaşayan bilim insanları çeşitli bilim dallarında eserler vermiştir. Bu eserlerde ortaya konulan bilgi ve teorilerin bir kısmı günümüzde bile olduğu gibi kullanılmaktadır. Matematik, tıp, astronomi vb. bilim dalları, Antik Yunan ve Anadolu medeniyetlerine çok şeyini borçlu. Yunanlılar da bunun farkında. Bugün ki torunları yeni birşey üretmekten çok, komşuları Türkler gibi geçmişiyle övünmenin yeterli olduğunu düşüyor gibiler. Dolayısıyla ekonomik büyümeleri,sermaye birikimileri ve yaşam endeksleri gelişmiş ülkelerin gerisinde. Yunanistan Türkiye’ye göre oldukça şanslı, çünkü Avrupa’nın tatil yeri ve Avrupa Birliği üyesi. Avrupa ekonomisinin lokomotifi ve küresel sermaye ortaklarından Almanya ve diğer Avrupa ülkeleri Yunanistan’a ekonomik ve siyasi olarak desteklerini esirgemiyor, çünkü medeniyetlerinin merkezi olarak bir nevi vefa borcunu ödüyorlar.

Birbirini politik olarak sevmeyen bu iki devletin halkları sanılanın aksine birbirini seviyor ya da en azından düşman değiller. Bu kadar çok benzerlik ve ortak geçmiş ;bence komşuluktan da fazla. Benim düşünceme göre, yakın veya daha eski tarihte Türkiye’de müslümanlığı seçen Yunan, Ermeni gibi halklardan olanlar, Türk ismi alarak ve Türk olarak yaşamlarını devam ettiriyor. Bir Muğla’lı olarak ben bir Türk, Antik Anadolu’lu, Yunan, Ermeni veya Kürt olabilirim. Neyse ki günümüz dünyasında artık salt ırk üstünlüğü diye bir durum yok. Çalışırsan ve dilini öğrenirsen Almanya’da kendi isminle Covid-19 aşısını bulan Türk kökenli Alman bilim insanı olabilirsin. Yazı başlığını şöyle tamamlamak mümkün o zaman; Komşuluktan daha fazlası, akrabayız belki de. Genetik, dil bilimi ve tarih bilimi eserleri objektif bir gözle incelendiğinde, doğru bildiğimiz çoğu şey yanlış olabilir. Olabilir çünkü, bilgiye erişimin kolay ve ucuz olduğu zamanımızda bile tarihiyle, kültürüyle diliyle capcanlı halklar politik sebeplerle yok sayılıyor. Geçmişte neler yapıldı, hangi bilgiler değişerek günümüze geldi, kimbilir? Siyasîler halklarını düşmanlık için kışkırtmak yerine, ortak çıkarlar üzerinden işbirliğine gitseler okadar çok kazanım elde edilebilir ki. Asya, Avrupa ve Afrika’nın kesişim noktasındaki bu coğrafya, her geçen gün bozulan iklim şartlarına rağmen üzerinde yaşayan halklara müreffeh bir hayat sunabilecek yeraltı ve yerüstü zenginliklere sahip. Türkiye’nin Libya ile;Yunanistan’ın da Mısır ile yapmış olduğu deniz yetki alanlarının belirlenmesi anlaşmasını neden bu iki devlet birbiri ile yapamaz ki? Ya da bölge devletlerinin tümünü kapsayacak ortak bir anlaşma çok mu zor? Bence siyasetin hırsları tarihi şekillendirdiği gibi malesef geleceği de şekillendiriyor.

İki toplumun benzemeyen yönleri de var elbet. Spor yapmak Türkiye’de olduğundan daha yaygın. İnsanlar spor için ciddi zaman ve kaynak ayırıyor. Hemen heryerde elinde en az bir köpek gezdiren insan görmek mümkün. Bu da insanların doğal olarak spor yapmasını ve hareketli yaşamasını sağlıyor.

Atina’da kaldığım süre içerinde hiç sokak köpeğine rastlamadım. Ama malesef sokaklarda, apartman ve işyerlerinin saçakları altında kalan insanlar gördüm. Devlet bu insanlar gıda ve barınma imkanı sağlasa da, bu insanlar sokaklarda yaşamayı kendileri tercih ediyormış.

İnsanoğlu kendi türünü yok etmek, baskı altına almak için giriştiği bu amansız mücadelede harcadığı enerji ve kaynakları paylaşma, kaynaşma ve rehabilitasyon için kullansaydı, hem bu kadar kaynak ihtiyacı doğmaz, milyonlarca insanda acı çekerek ölmezdi. Türk ve Yunan halklarına bakan yönleri ile Ege,düşmanlık için küçük bir göl; dostluk için ise büyük bir okyanus.

Similar Articles

Related Posts

Yunanistan Patra Şehri ve Emlak Piyasası

Merhaba arkadaşlar. Şu anda Patradayım. Patra bir öğrenci şehri. Burası Patran’ın kafeleriyle ünlü Riga Fereou Caddesi. Patrayla ilgili biraz bilgi vereyim. Atina, 250K dan 500K

YUNANİSTAN PATRA ŞEHRİ

Yunanistan’ın 3. büyük şehri olan Patras, Mora yarımadasının kuzeybatısında bulunuyor. Park ve bahçelerin çoğunlukta olduğu ve düzenli yolların bulunduğu göç almayan tipik bir Yunan şehri…

Yunanistan: Girit Adası

Girit, Akdeniz’in doğu kesiminde yer alan ve Yunanistan’a bağlı olan büyük bir adadır. Akdeniz’in beşinci en büyük adasıdır ve yüzölçümü açısından Yunanistan’a bağlı en büyük

GET IN TOUCH

Request a Free Consultation